Ancak Papillon Hotels için gerçekleştirdiğimiz "film projesi" bambaşka bir meydan okumaydı. Burada amaç "anı" dondurmak değil, o "anı" yaşatmak, yani "hareketi" ve "deneyimi" anlatmaktı.
Bugün sizlerle paylaştığım bu görseller, bir "fotoğraf çekiminden" değil, o "hareketli" filmden alınmış "ekran görüntüleridir" (stills). Peki, bu kareler neden bir fotoğraf kadar güçlü? Çünkü benim için film yönetmenliği, "fotoğrafçılığın" durduğu yerde başlamaz; onun "devamı" niteliğindedir.
"Bir Otelden Fazlası, Bir Anı" felsefem, Papillon Hotels gibi "deneyim" ve "yaşam tarzı" (lifestyle) odaklı bir resort için temel vaattir.
Fotoğraf, o "anı" size "gösterir".
Film, o "anı" size "yaşatır".
Bu filmden alınan kareler, o "yaşayan" anıların "dondurulmuş" kanıtlarıdır. Bir çocuğun havuza atlarkenki mutluluğu, bir çiftin gün batımındaki huzuru... Bu karelerdeki "bulanıklık" (motion blur) veya "doğal" ifadeler, onların "kurgulanmış" bir fotoğraf pozu değil, "yaşanmış" bir anın parçası olduğunu gösterir. Mimarinin, içinde "yaşam" olduğunda nasıl "canlandığının" en somut ispatıdır.
Bu ekran görüntüleri (stills), benim iki profesyonel kimliğim – fotoğrafçı ve yönetmen – arasındaki köprüdür.
Papillon Hotels projesi, "sinematik" bir anlatımın, "fotoğrafik" bir temel olmadan havada kalacağını; ancak güçlü bir kompozisyon gözüyle birleştiğinde "unutulmaz" olacağını kanıtladı. Biz bu projede, sadece bir oteli filme almadık; o otelin "yaşayan ruhunu" ve "anılarını" belgeledik. Bu kareler de o "canlılığın" imzasıdır.


























