Ancak Mylome Luxury Hotel & Resort projesi, bu denkleme yepyeni ve en önemli unsuru ekledi: Yaşamın kendisini, yani "insanı".
Bu bir "lifestyle" (yaşam tarzı) projesiydi. Görevim, sadece o muhteşem mimari "sahneyi" çekmek değil, o sahnede oynanan "oyunu", yani "anıları" yönetmek ve fotoğraflamaktı. Bu proje, "Mimariyi Canlandıran Dokunuş" felsefemin, "Bir Otelden Fazlası, Bir Anı" felsefemle kusursuz birleştiği yer oldu.
Normalde, bir mekanı "canlandırmak" için en doğru ışığı, en mükemmel kompozisyonu ararım. Mylome'da ise mimariyi "canlandıran" şey, modellerimizin enerjisiydi. Havuz kenarındaki bir gülümseme, restorandaki samimi bir sohbet, ailesiyle yürüyen bir çocuğun mutluluğu... Bunların hepsi, "mimarinin dokunuşunu" tamamlayan unsurlardı.
15 yıllık mimari gözümle, benim görevim, bu "insani anlar" için en doğru "mimari fonu" bulmaktı. Mimarinin hatları, modelin duygusunu güçlendirmeliydi. Model, odayı sadece "doldurmamalı", odayı "yaşamalıydı". Bir yönetmen olarak, bu dengeyi kurmak projenin kilit noktasıydı: Ne insan mimariyi ezdi ne de mimari insanı. İkisi bir "anı" yaratmak için birlikte çalıştı.
Mylome Luxury Hotel & Resort projesi, mimari ve yaşam arasındaki o mükemmel dengeyi bulduğum bir çalışma oldu. Mimarinin, ancak içinde "yaşandığında" ve "anıya" dönüştüğünde gerçekten "canlandığını" bir kez daha kanıtladık.
Bir fotoğrafçı ve yönetmen olarak, bu projede sadece estetik formları değil, o formların içinde filizlenen "mutluluğu", "huzuru" ve "eğlenceyi" de belgeleme şansı buldum. Çünkü günün sonunda, en iyi mimari, en güzel "anıların" fonu olandır.














