Ege'nin kalbinde, o eşsiz doğanın içine yerleşen bu otelin mimarisi, "gösteriş" yapmak için değil, "Ege ruhunu" yansıtmak ve "yaşatmak" için tasarlanmış. Benim görevim, bu "doğal" ve "stil sahibi" (stylish) atmosferi, "Mimariyi Canlandıran Dokunuş" felsefemle görsellere aktarmaktı.
"Mimariyi Canlandıran Dokunuş" felsefem, bu projede, "parlak" yüzeyleri değil, "dokuyu" canlandırmak üzerine kuruluydu.
Club Marvy'nin mimari dili, "mükemmel" cilalanmış malzemelerden çok, "doğal" olanı yüceltir: Doğal taş duvarlar, masif ahşap mobilyalar, keten perdeler ve her köşeyi saran o muhteşem begonviller...
Tecrübemle, benim odak noktam, bu "dokuları" "Ege güneşi" ile birleştirmekti. Işığı, o taşın "pürüzünü", o ahşabın "sıcaklığını" ve o ketenin "hafifliğini" hissettirmek için kullandım. Bu projede mimariyi "canlandıran" şey, "görkemli" bir aydınlatma değil, "otantik" ve "sıcak" Ege güneşinin kendisiydi.
Club Marvy projesi, birikimimle, "lüks"ün her zaman "ihtişam" demek olmadığını; lüksün en güçlü halinin bazen "otantiklik", "stil" ve "ruh" olduğunu kanıtladı.
Bu projede, bir binayı değil, "Ege rüyasının" o "zahmetsiz" ve "şık" ruhunu belgeledik. Biz, "bohem lüksün" kendisini canlandırdık.