CIRAGAN PALACE KEMPINSKI

Mimari otel fotoğrafçılığı kariyerimde, her biri kendi hikayesine sahip pek çok "efsane" oteli fotoğrafladım. Ancak Çırağan Palace Kempinski, tüm bu projelerin ötesinde, "tarihin" ve "görkemin" tam merkezinde duran, başlı başına bir "imparatorluk mirası"dır.

Burası sadece Boğaz'ın en güzel yerindeki bir otel değil; duvarlarında sultanların anılarını, "saltanat"ın ağırlığını ve İstanbul'un en görkemli dönemlerinin ruhunu taşıyan "yaşayan bir saray"dır. Benim görevim, bu "dev" mirası, bu "ağırlığı", tüm birikimim ve vizyonumla "canlandırmak" ve onun "müze değil, yaşayan bir deneyim" olduğunu göstermekti.
"Mimariyi Canlandıran Dokunuş" felsefem, bu projede, kelimenin tam anlamıyla "saltanatı" canlandırmak anlamına geliyordu.

Bir sarayı fotoğraflamanın en büyük riski, onu "soğuk", "mesafeli" ve "müze gibi" göstermektir. Benim odak noktam ise, o muazzam mermer sütunların, o "altın varaklı" tavanların, o tarihi "hamamın" ve o ikonik "Sultan Süiti"nin sadece "görkemini" değil, aynı zamanda "sıcaklığını" ve "davetkârlığını" yakalamaktı.

Tecrübemle, ışığı, bu "tarihi dokuyu" ve "işçiliği" (craftsmanship) parlatmak için kullandım. Işık, burada sadece bir aydınlatma aracı değil, o "imparatorluk ruhuna" yeniden "hayat veren" bir fırça darbesiydi. Amaç, izleyiciye "Burası görkemli ama aynı zamanda senin sarayın" dedirtmekti.
Çırağan Palace Kempinski projesi, birikimimle, "tarihi görkem" ile "yaşayan lüks" arasındaki o en hassas dengeyi kurduğum, kariyerimin zirve işlerinden biri oldu.

Bu projede, mimarinin sadece taştan değil, "tarihin ruhundan" oluştuğunu belgeledik. Biz, bir binayı değil, "bir imparatorluğun mirasını" ve o mirasın içindeki "saltanat rüyasını" canlandırdık.

Total: