Göz alıcı bir koyun yamacına adeta "yerleşmiş" olan bu otelin mimarisi, doğaya bir "müdahale" değil, onunla bir "diyalog" niteliğinde. Benim görevim, bu "doğaya saygılı lüks"ü, o muhteşem çam kokusu ve turkuaz deniz eşliğinde "canlandırmak" ve bu "bütünleşik yaşam tarzını" görsellere aktarmaktı.
"Mimariyi Canlandıran Dokunuş" felsefem, bu projede, "binayı" değil, "binanın doğayla kurduğu ilişkiyi" canlandırmak üzerine kuruluydu.
NG Phaselis Bay'de mimari, bir "sahne" değil, "doğal güzelliği çerçeveleyen" bir araçtır. Odaların tavandan tabana cam olması, terasların o muhteşem koya bakması... Hepsi, "içeri" ile "dışarı" arasındaki sınırı kaldırmak için tasarlanmış.
Tecrübemle, benim odak noktam, bu "sınırların kalktığı" anları yakalamaktı. Işığı, modern mimarinin net hatlarını, çam ağaçlarının "organik" dokusuyla ve denizin o eşsiz "turkuaz" rengiyle birleştirmek için kullandım. Bu projede mimariyi "canlandıran" şey, güneşin çam ağaçlarının arasından süzülüşü ve denizin su üzerindeki yansımasıydı.
NG Phaselis Bay projesi, birikimimle, "ultra lüks"ün her zaman "görkemli" olmak zorunda olmadığını; bazen lüksün en güçlü halinin "doğayla mükemmel bir harmoni" içinde olabilmek olduğunu kanıtladı.
Bu projede, mimarinin doğayı "ezmediği", aksine onu "yücelttiği" o nadir dengeyi belgeledik. Biz, bir binayı değil, "lüksün en doğal halini" canlandırdık.








